Şanssız ne denir ?

Nursa

Global Mod
Global Mod
[Şanssız Ne Denir? Bir Hikâye Üzerinden Kaderi Düşünmek]

Geçen gün eski bir arkadaşım, hayatının en şanssız anını anlattı. Ne kadar şaşırsam da, onun gözlerinde o kadar fazla soru vardı ki… Bu kadar büyük bir şansa sahipken, birinin bu kadar "şanssız" olabilmesi gerçekten mümkündü? Hangi kelimeler bir insanın şanssızlıkla yüzleşmesini anlamlandırabilir ki? İşte bu, benim bu hikâyeyi yazmamın nedeni. Birlikte düşünmek, belki de daha derin anlamlar çıkarmak için.

[Bir Şanssız Günün Başlangıcı: Elif ve Ahmet]

Elif, genç yaşlarında hayatın ona sunduğu her şansı, cesurca ve umutla değerlendirmeye çalışan bir kadındı. İnsan ilişkilerinde duyduğu empati, ona çevresindeki insanların acılarını anlamada büyük bir güç vermişti. Bir gün, evine geç kaldığında bir kaza geçirmişti. Neyse ki ciddi bir şey olmamıştı ama o kazadan sonra hayatı değişmeye başlamıştı. Ne zaman bir şey yolunda gitse, arkasında bir engel çıkıyordu; ne kadar mücadele etse de, sanki hep bir adım geride kalıyordu.

Ahmet, Elif’in eski sevgilisi ve çocukluk arkadaşıydı. Onun dünyasında işler her zaman çok daha stratejik ve planlıydı. Hayatındaki her şeyin bir yolu, bir haritası olmalıydı. Elif’in aksine, her durumda çözüm odaklı ve mantıklı yaklaşmak, ona hep bir adım önde olma hissi veriyordu. Elif’in yaşadığı kazadan sonra Ahmet, bu durumu hemen çözmeye çalıştı. İşin teknik kısmına odaklanarak, gerekli her şeyin düzenli bir şekilde yapılmasını sağladı. Ancak, Elif’i bir türlü anlamıyordu. O duygusal bir yük altındaydı ve bunu bir türlü kelimelere dökemiyordu.

[Bir Şanssızlık ve İki Farklı Yaklaşım]

Zaman geçtikçe, Elif’in şanssızlıkları daha da belirginleşti. Aynı iş yerinde terfi ettikten sonra bir hata yapmış, o hatayı düzeltmeye çalışırken başka bir aksilik yaşamıştı. Elif’in düşünceleri, bir yanda mutsuzlukla yoğrulurken, diğer yanda "benim de buna gücüm yetmeli" diyen bir iç sesi vardı. Kendi içindeki çelişkiler, bir gün Ahmet ile karşılaştığında daha da belirginleşti.

Ahmet, Elif’in yaşadığı şanssızlıkları anlamıyor ve sürekli olarak "Bir adım daha at, biraz daha çaba göster" diyordu. Onun için her şey çok netti. İyi bir plan ve doğru strateji ile her şey çözülebilirdi. Elif’in sürekli karşılaştığı engeller, Ahmet’in gözünde, aslında üzerinde durulması gereken küçük sorunlardı. "Bunlar seni engellemeli mi? Neden daha hızlı ilerlemiyorsun?" gibi sözlerle, Elif’in ruh haline dokunamıyordu.

Elif ise, Ahmet’in çözüm odaklı yaklaşımının içinde boğuluyordu. O sırada, birinin ona sadece empati gösterecek şekilde yaklaşması gerekiyordu. Ahmet’in sözlerinden çok, onu dinlemesi, halinden anlaması, ve belki de en çok "Bunu birlikte atlatacağız" demesi gerekirdi.

[Duyguların ve Stratejilerin Çatışması]

Bir akşam, Ahmet Elif’e tüm her şeyi çözebileceğini düşündüğü bir strateji sundu. “Hayatını yoluna koyman için şunları şunları yapmalısın,” dedi. Ancak Elif, bir yanda Ahmet’in güçlü ve mantıklı yaklaşımına hayran kalırken, bir yanda ruhunun yaralarını sarmak için sadece birinin onu anlamasını istediğini fark etti. Ahmet'in sunacağı planlar, onun dünyasında her zaman geçerli olamayabilirdi.

İçindeki karmaşa büyüdü, çünkü bir çözüm bulması gereken bir durumda, kendini yalnız hissediyordu. Kendisini dinleyen biri olmamıştı. Herkes çözüm istiyor, ama kimse birinin iç dünyasına inmiyordu.

Bu noktada, şanssızlık belki de bir etiket olmaktan çıkmıştı; bir çıkmaz gibi görünen bir yolculuğun başlangıcıydı. Ahmet’in mantıklı bakış açısı, Elif’in duygusal ihtiyaçlarıyla çatışmaya başlamıştı. Burada önemli olan soru şuydu: Şanssızlık sadece duygusal bir algı mıydı, yoksa gerçekten üstesinden gelinmesi gereken bir durum muydu?

[Tarihsel Bir Perspektif ve Toplumsal İhtiyaçlar]

Düşüncelerinizi karmaşık hale getiren bu tür durumlar, aslında toplumsal cinsiyet rollerine de bağlanabilir. Tarihsel olarak erkekler, başarıyı elde etmek için belirli stratejilere, kadınlar ise ilişkisel ve duygusal becerilere odaklanmışlardır. Bu ayrım, kadınların çoğunlukla içsel dünyalarına, erkeklerin ise dışsal başarıya odaklanmalarına yol açar.

Elif’in şanssızlıkla mücadele ettiği süreç, toplumsal olarak kadınların duygusal yüklerine daha fazla vurgu yapılmasını gerektiriyordu. Oysa ki Ahmet’in yaklaşımı, toplumun "çözüm odaklı" bakış açısına ve iş dünyasında daha çok kabul gören stratejik düşünmeye dayanıyordu. Bu bağlamda, "şanssızlık" aslında bir "toplumsal algı" meselesine dönüşüyordu. Erkeklerin iş dünyasında daha stratejik, kadınların ise sosyal dünyada daha empatik roller üstlendiği bir düzenin içinde, her iki yaklaşım da yerli yerindeydi. Ancak önemli olan, her bireyin bu rolleri dışarıdan gelen baskılarla değil, kendi içsel ihtiyaçlarına göre dengelemesiydi.

[Bir Sonraki Adım: Yeni Bir Bakış Açısı]

Bazen şanssızlık, tam da bu noktalarda karşımıza çıkar. Bunu aşmanın yolu, bir yandan mantıklı, bir yandan da empatik bir yaklaşımı birleştirmekten geçiyor. Elif ve Ahmet’in hikâyesinde olduğu gibi, birbirlerinin bakış açılarına duyarsız kalmadan, bir çözümün parçası olabilmek, yalnızca sağlıklı ilişkilerin temeli değil, aynı zamanda toplumsal normlarla barışık bir yaklaşım da yaratır.

Sizce, şanssızlık kavramı kişisel bir algı mıdır, yoksa toplumsal bir dayatma mıdır? Hayatımızdaki engelleri aşarken, stratejik bir yaklaşım mı yoksa empatik bir bakış açısı mı daha etkili olur?